11 Haziran 2012 Pazartesi

Geçenlerde istemeden şahit olduğum ve dinlemeye de MARUZ kaldığım bir şeyin rahatsızlığından bahsedeceğm kısaca. İnşallah bu bahsi bir daha da açmamak üzere kapatacağım. Dinlerken lime lime oldum çünkü. Anlatan kişi Muaviye ve Ali’nin mücadelesinden bahsediyordu. “Muaviye’ o günkü tavrı olmasaydı Müslümanlar bu duruma düşmezdi. Vallahi ben bu adama öfkemi kusarım, sonuna kadar da eleştiririm, Allah razı olsun bile demem…vs.” Ve Ali (ra)’ya geldi olay. Neyse bir süre sonra o ortamdan kalktım. Müslümanlar dün Muaviye yüzünden bu hale geldiyse bu gün neden Muaviye’siz olduğumuz halde bir ümmet bilinci oluşmuyor? Ümmet bilincini oluşturmak için en acı dönemi kaşımak mı gerekiyor. HESABI ALLAH’A KALMIŞ bir adamın hatalarından ümmete tutkal mı oluşturacaksın? Kimseyi temize çıkarmak değil gayemiz. Herkesin hesabı Allah’a kalmıştır. Allah elbette zulmedenin hesabını görecektir ama kimse Allah’ın azabını elinde kılıç gibi kullanamaz. Hadiste der ki “bir adam diğer bir kişi hakkında Vallahi Allah seni asla affetmez, dedi de Allah o iki kulu hesaba çektiğinde “Allah’ın affetmeyeceğini söylediği adam ateşe gitmiştir ve diğerine de Allah rahmet etmiştir.” Hesap günü “yevmütteğabun” dur, yani aldanma günüdür. Herkesin bu dünyada üzerinde kurguladığı şeyle aldandığını görebilme durumunun olduğu gündür. Böyle bir gün var önümüzde ve sen büyük bir cüretle yanılmaz bir imanla iman oluşturmuşsun kendine. Lanetleyerek din kurgusuna gidiyorsun. İnsanların yaptığı hatalar Allah’ın anlattıklarının önüne geçiyor. Muaviye ile Ali’nin bile bu kadar bayraklaştırmadığı bir düşmanlığı davalarının temeline oturtanlar kusura bakmasınlar ama Allah katında bir paye alamayacaklardır.Birini diğerinin hatırına olanca adi tanımlamalarla yerin dibine geçirmeye çalışıyorlar. Halbuki ne Allah, ne Rasulü ne de Ali böyle bir düşmanlıktan iman çıkarttılar. Allah Habil ile Kabil’i Kur’an’da anlatırken kardeşini öldüren Kabilin kan dökücülüğünden bahseder. Ne bu anlatımın öncesinde ne de bu anlatımın sonunda Allah kin ve nefreti sürdürecek, Kabili lanetleyecek hiçbir şeyden bahsetmez. Şenaatinden bahseder ama lanet yağdırmaz. Allah, Kabilin Habil’e yaptığı düşmanlığın aynısının insanlar tarafından da Kabil’e yapılmasına yol açacak bir anlatıma gitmez. Siz “Ademin iki oğlunun” (Kur’an’daki anlatımı böyledir, isim vermez) durumunu 1000 defa da okusanız buradan Kabil’e lanet ya da düşmanlık çıkaramazsınız. İsterseniz açın ve okuyun (Maide 27…31). Allah ne Ne Habil’in masumiyeti üzerinden din kurdu ne de Kabil’in kan dökücülüğü üzerinden… Allah ne öldürülmeye kastedilen İsa (as)’ın üzerinden Hristiyanlığı anlattı ne de öldürülen Yahya (as)’ın üzerinden din Kurmaya çalıştı. Yahudilerin tarihine bakarsanız Peygamber yalanlamak ve öldürmekte ne kadar mahir olduklarını görürsünüz. Medine’de Peygamber (as)’a da suikast düzenleyeceklerdi de Cebrail haber etti. Fakat Allah bu olayların üzerinden bir din inşasına gitmedi. Muaviye’nin kan dökücülüğünden bahsederek din kurgusuna gitmek yanlıştır. Sanki Müslümanların temel meselesiymiş gibi her seferinde bu noktaya gelip ümmet içindeki o büyük kırılmayı hatırlatmak Allah’a olan vazifemiz değil. “Onlar bir ümmetti, gelip geçti.” Bize düşen orada yapılan bir hata varsa ondan uzak durmaya çalışmaktır. Ama ne acıdır ki oradan bize çıkacak en güzel sonuç ümmetin içine ikilik sokmamak olmasına rağmen biz oradan kendimize yine bu neticeyi çıkarıyoruz. İlimsiz bir söylemden ibarettir söylenenler. Aklı olan Müslüman’a cephe almaz, aklı olan Müslüman’ın hatalarından ders çıkarır. Ali (ra)’ bu olaydan sonra bize bir miras bıraksaydı o mirasın içinde düşmanlık ve lanet olmayacaktı. Ali (ra)’ın uzak kaldığı bir düşmanlığın denizine dalmak herhalde Ali (ra)ın cüretinden daha büyük bir cüret sahibi olmayı gerektiriyor. Vesselam…